Hüseyin Can Demirkan
Bankalar, marketler, e-ticaret siteleri ve daha niceleri… Artık tüm ihtiyaçlarımızı hayatımıza pek çok kanaldan dahil olan bu oluşumlar yahut teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan farklı platformlar ile karşılar olduk. Üstelik internet daha fazla eve ulaştıkça ve beri yandan pandemiyle beraber yaptığımız alışverişler fiziksel ortamdan uzaklaştıkça türlü sektörlere ve onların üretimlerine olan talepler de katlanarak arttı. Bu artışlar ekonomik devinimlerin sürmesinin dışında hemen hemen herkesin –bulunduğumuz çağın da bir gerekliliği olarak- çok kolay ve hızlı bir şekilde tüketici işlemi yapabildiğini göstermekte ve bu da dakikada gerçekleştirilen binlerce tüketici işleminin taraflarının 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında haklarını ve sorumluluklarını bilmesini gerekli kılmaktadır. Fakat tüketici işlemleri, diğer hukukî işlemlere nispeten gündelik hayatta daha fazla yer bulup yaygın bir hâl aldığından ve –özellikle tüketici nezdinde- prosedürel olarak daha basit görünen bir süreç için karmaşık hukukî metinlerin, uzun maddeleri ve hükümleri olan kanunların incelenmesi bir başvuru yöntemi olarak tercih edilmediğinden –edilse dahi tam anlamıyla anlaşılamadığından- ötürü bu işlemlerin niceliğinin aksine tabi olduğu mevzuatın belirlediği hususlara olan hakimiyetin oranı epey düşüktür. Mamafih TKHK’nin amacı (ratio legis) olan tüketiciyi aydınlatma ve koruma uygulamasının hayata geçirilmesine, bu Kanun’un pratik alanda birbirinden ayrı ayrı işlerlik ve kolaylık kazandırdığı kurallarının bütün halindeyken aynı sadelikte kalamayıp anlaşılabilirliğini koruyamaması nedeniyle bizzat kendisi ket vurmaktadır. Daha somut bir ifadeyle anlatılacak olursa örneğin; internet üzerinden alışveriş yapan bir tüketici, aldığı ürünü iade etme hakkı olduğunu çoğu zaman biliyor ama bunun cayma hakkı olarak -belki de bir kelime yığınını okumaktan imtina ettiği için fark etmeden imzaladığı- mesafeli satış sözleşmesinden geldiğini, bu hakkın ne kadar sürede, hangi ürünler için, nasıl kullanabileceğini bilmiyor. Bu ve buna benzer pek çok durumun temellendiği nokta ise gündelik hayatta bu denli basit ve hızlı gerçekleşen işlemlerde konu kurallar ve sınırlamalar olunca her şeyin bir anda ve fazlasıyla detaya, kelimelere, aynı tonda ve düzlemde giden kelime gruplarına dönüşecek ve de bundan ileriye gidemeyecek kadar hayatın akışının, toplumun ve insan bilincinin bir hayli uzağında kalmasıdır.
Tüm bu güncel hukukî metin klişelerinin; insanın ve toplulukların merkeze alındığı bir yerden başlayarak “Hukukta Tasarım” inovasyonuyla ortak ve anlaşılabilir bir dile evrilmesi ise söz konusu karmaşıklığın düzenlediği konulardan (içerik) kopmayıp yıllardır aynı formdan ve sayfalara uzanan yazılardan türediği/türettiği çevresini (şekil) değiştirerek herkes için ulaşılabilir olabilecek bir yere yöneldiğini göstermektedir.
Hukukta tasarım nosyonuyla beliren karmaşık ve uzadıkça uzayan hukukî bilgileri tasarım odaklı düşünceyle hem fikrî açıdan hem de ulaşılabilirlik açısından sadeleştirip akılda kalıcılığı arttırma çalışmaları kanunlar üzerine de denk düşmektedir. Günlük hayatta hemen hemen herkesin büyük/küçük yaptığı her türlü tüketici işlemi dolayısıyla bir şekilde muhatap olması gereken TKHK’nin hukukta tasarım fikriyle yeniden ele alınması; Kanun’un her türlü insana aynı anda, farklı alanlarda yol göstermesi bakımından anlaşılabilirlik ile hız kazanmak adına önem ve Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün Adli İstatistikler 2020 Yayını’nda yer alan Tüketici Mahkemeleri’nde bulunan dosya sayılarına¹ bakılırsa ivedilik arz etmektedir.
Çalışmanın kapsamını ve konuyla ilgili güncel problemlerin çözümü olan ‘Hukukta Tasarım Fikrinin Tüketici Hukuku Özelinde Değerlendirilmesi’ni somut bir düzlemde (T.C. Adalet Bakanlığı verileri ışığında) hem haklarını ve sorumluluklarını öğrenmek isteyen tüketiciler ile satıcı/sağlayıcılar (girişimciler) hem de hukukta tasarım inovasyonunu keşif esnasında yolu bu çalışmaya düşmüş okuyucular için Kanun’daki hükümler üzerinden sunmak gerekirse;
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından 2019’da yayınlanan Adli İstatistikler Raporu’na göre ilgili yılda Tüketici Mahkemeleri’nde TKHK’den yani ‘Malın/Hizmetin Ayıplı Olması’ndan kaynaklanarak açılan dava sayısının ülke genelinde 8819 olduğu ancak bu kadar davadan yaklaşık %37’sinin yani 3300 davanın kabul edildiği görülmektedir². Bu tablodan çıkarılacak durum ise; tüketiciler ayıplı bir mal/hizmet ile karşılaştığında haklarının, haklarını savunmak için neleri dikkate alması gerektiğinin, hangi kurumlara ne kadar süre içinde başvuracağının çoğu zaman farkında değildir. Her ne kadar kanunlara ve ilgili sözleşmelere erişmek çok kolay olsa da bu metinlerin içeriklerini özümsemek ve sentezlemek, buradan yola çıkarak haklara ve adalete erişebilmek insan zihnini odağına almayan bir kanun yapılaşması olduğu için oldukça güç bir haldedir ki bu da söz konusu verilerle göz önündedir. Örneğin TKHK’nin 11. maddesi tüketicinin ayıplı mal satın alması durumunda kullanabileceği seçimlik hakları ve bu seçimlik hakların dahil olduğu bazı prosedürleri ihtiva etmektedir. Ancak bu kadar çok içeriğin düzenlenmesinin sadece madde stilinden ibaret olması bir yana devamında gelen diğer maddelerin hükümleriyle bağ kurulup yasal sürece kolayca dökülmesi için herhangi bir bilgi organizasyonunun ve Kanun’un kendi içinde kurması gereken kompozisyonun bulunmaması tüketicinin adalete giden süreçte izleyeceği yol bakımından yardımcı olmamaktadır.
Bugün ayıplı mal/hizmet alan ve adalete erişmek için hakkını arayan her tüketicinin yolu aynı değildir. Şöyle ki; çalışmanın başında da bahsedildiği üzere gündelik hayatın çok sayıda yerinde tüketici işlemleri gerçekleştirilmektedir. Tüketici işleminden bahsedebilmek manavdan domates almak kadar basit ve yaygınken bu işlemlerden doğan uyuşmazlıkların da fazla görülüyor olması doğaldır. Bununla beraber her bir tüketici uyuşmazlıklarının yargıya taşınmak istenmesi, tüketici uyuşmazlıklarına konu olan malın/hizmetin fiyat parametrelerinin birbirinden farklı olması, bulunulan şehrin büyüklüğü, satıcının/sağlayıcının yanında üreticinin yahut ithalatçının bulunup bulunmaması gibi kombinatif sorunlar da tüketicinin haklarını ararken nazarında bulundurması gereken durumlardır. Kıyaslamalı örnekle açıklanacak olursa; Türkiye’nin Kilis ilinde kahve makinesi alan bir kişinin aldığı kahve makinesinde ayıp görmesi –satıcının da bu ayıbı kabul etmemesi- durumunda izleyeceği yol, İstanbul ilinde ayıbı otomobil satan bir firmadan aldığı otomobilde gören bir kişinin izleyeceği ile aynı değildir. Tüketiciler haklarını ararken devreye bu kadar olasılığın ve faktörün girmesi hali hazırda bir kafa karışıklığı yaratırken bir de mevzuatların gereken bütüncüllüğü gösterememesi adalete erişimi güçleştirmekte, yeterince anlaşılamaması mahkemelerde reddedilen tüketici uyuşmazlıkları oranının yaklaşık %63’lere kadar ulaşmasına yol açmakta ve insana hitap eden bir normun insan zihni gerekliliklerini kapsamına almaması başta yargının ve hakkını doğru yerde arayan diğer tüketicilerin işini zorlaştıran asıl unsur olmaktadır.
SONUÇ
Hukukun eğitimden başlayarak devam eden muhafazakar tutumu; çağın getirdiklerini ve gerekliliklerini kabul ederek değişmeli, özellikle bu kadar yaygın ve komplike olan hukukî süreçler için kendini karşısına aldığı unsuru (insanı) tanıyarak ve ona –amacı gereği- cevap verecek şekilde yenilenmelidir. Bunun alternatiflerin de biri de Hukukta Tasarım yöntemleri ve araçları ile mümkün olmaktadır.
KAYNAKÇA
[1] 2020 verilerine göre Hukuk Mahkemeleri içerisinde Tüketici Mahkemeleri’ne gelen dava sayısı 133.364’tür. “Adalet İstatistikleri”. T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2020, 15, https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/1692021162433adalet_ist-2020.pdf
[2] “Adli İstatistikler”. T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2019, https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/22420211427211062020170359HizmeteOzel-2019-bask%C4%B1-%C4%B0SA.pdf
https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/1692021162433adalet_ist-2020.pdf
Comments